Taş Kağıt Makas’ın Rıza’sı Bülent Seyran: Bu rol benim olmalı dedim
Her çarşamba yeni bölümleri ile ekrana gelen Taş Kağıt Makas: Hayatın Oyunu dizisinin oyuncularından Bülent Seyran, canlandırdığı Alzheimer hastası Rıza Tanrıkulu karakteri ve kariyeri hakkında özel açıklamalarda bulundu.
Kariyerine 14 yaşında gittiği bir tiyatro oyunu sayesinde başladığına değinen oyuncu Seyran, “14 yaşımdaydım. Bir amatör tiyatronun oyununu izlemeye gittim. Sahneyi gördüm, insanların o kadar eğlenmesine, kalabalığın ortasında oyun oynamalarına aşık oldum. Benim çocukluğumda daha çok Devekuşu Kabare vardı. Benim içime oyunculuk ateşini düşüren hem o gittiğim amatör tiyatro oyunu hem de Devekuşu Kabare oldu. O yüzden böyle başladı benim tiyatro ve oyunculuk serüvenim” dedi.
“RIZA ÇOK KEYİFLE OYNADIĞIM BİR ROL OLDU”
Taş Kağıt Makas projesine dahil olma sürecini anlatan Seyran, “Bir süredir çok fazla tiyatroya eğilemedim. Bu senede sadece tiyatro yapacağım gibi bir fikrim vardı. Sonra bana senaryo ve karakter geldi. Yapımcımıza dedim ki ‘Bunu yapmayacaktım ama kafamı çok karıştırdınız. Bir de karakterim Rıza gerçekten çok zor bir rol. Başlarda çekincelerim vardı ama sonrasında bu rol benim olmalı’ dedim. Oynamakta çok zorlanacağım, bana göre daha yaşlı bir karakter dedim ama hakikaten çok keyifle oynadığım ve iyi ki yapmışım dediğim bir rol oldu Rıza” diye konuştu.
“BABAMA İYİ NİYETİNDEN DOLAYI KIZDIĞIM ZAMANLAR OLDU”
Dizide oğlu Umut’a çok düşkün bir baba olan Rıza’ya hayat veren oyuncu kendi babası ile olan ilişkisine de değindi. Babasını ilk kahramanı olarak nitelendiren Seyran, “Ben aslında iki tane anne, iki tane babayla büyüdüm. Benim öz annem ve babam Almanya’daydı ve ben Türkiye’de teyzemle eniştemin yanında kaldım. Onlar da bana anne ve babalık ettiler. Ama ben çok sevgi dolu büyütüldüm. Her iki babamda hayatlarında karıncayı incitmediler. Koruma içgüdüsüyle çok şeyler yaptılar. Babama iyi niyetinden dolayı kızdığım zamanlar oldu. Ama yaş aldıkça gördüm ki korumak illaki birisine saldırmak olmuyor. Sakin davranınca da korumuş oluyor insan. Çünkü sonunu düşünüyor. Bugün benim en büyük özelliklerimden bir tanesi çok sabırlı bir insan olmamdır. Gerçekten babalarımdan gelen o sabırlı hali aldığımı söyleyebilirim. Hele ki günümüzde bir sürü insanın kavga ettiği, insanların öldürüldüğü bir ortamda onların yaptığı şeyin çok kıymetli olduğunu fark ediyorum. O yüzden benim babalarım benim kahramanlarımdır” ifadelerini kullandı.
“RIZA ONA İYİ DAVRANAN İNSANLARI HATIRLIYOR”
Canlandırdığı Rıza karakterinin Alzheimer sürecini daha iyi anlamak için özel bir çalışma yaptığına da söyleyen Seyran, “Erol Keskin’i hepimiz tanırız. Türk tiyatrosunun ve sinemasının çok önemli insanlarından bir tanesidir. Aynı zamanda benim de okuldan hocamdı. Erol Keskin’i Alzheimer’dan kaybettik bir süre önce. Bu rol bana geldiğinde ben eşi Suna Keskin’i aradım. Bunu sizinle çalışmak istiyorum dedim ve gittim. Bana o kadar çok yardımcı oldu ki. Bir de Rıza karakterini çıkarmam da Suna ablanın anlattığı bir anı bana yol gösterdi. Biz Suna abla birlikte turnedeyiz. Erol Hocam da rahatsız o dönem, şöyle bir şey olmuş; Erol Hocam camı açmış ve alt kattaki komşuya seslenmiş, Suna abla için “Pardon, burada çok kibar bir hanımefendi vardı. O nerede biliyor musunuz?” demiş. Ben bunu duyunca Rıza’yı bunun üzerine inşa etmem gerekiyor dedim. Evet Rıza hatırlamıyor ama ona iyi davranan insanları hatırlıyor. Fiziksel olarak olmasa da nezaketi hatırlıyor aslında. Ben de işte o duygu üzerinden çalışmayı tercih ettim” dedi.